• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/vaazdokumanlari/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905321561576
  • https://www.twitter.com/@vaazsitesi
Üyelik Girişi
Vaaz Kategorileri
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam1054
Toplam Ziyaret5143453
Site Haritası
Takvim
Vaaz Dokumanları
Ahmet Emin Seyhan
ahmeteminseyhan@gmail.com
Küçük Adamlar, Büyük Makamlar ve Acı Gerçekler
18/08/2016

Küçük Adamlar, Büyük Makamlar ve Acı Gerçekler

2 Haziran 2016 Perşembe günüydü. İstanbul’da uluslararası bir toplantıya tebliğ sunmak için davet edilmiştim. Tebliğimi 3 Haziran Cuma günü sabah oturumunda sunacaktım ama ilk gün oturumlarına da katılmış, konuşmaları ilgiyle dinliyordum.

Seremoni ve açış konuşmalarından sonra ilk oturuma geçildi. Salon dolu idi; oturum başkanı ise eski bir Başbakan’dı. Dört ayrı konuşmacı vardı. İlk söz, özel bir üniversitede Prof. Dr. unvanına sahip olan bir bölüm başkanına verildi. Bu zat, yirmi dakika boyunca hükümetin Rusya politikasını eleştirdi. Hiçbir hazırlığı yoktu. Hiçbir delil ortaya koyamadı. Bir akademisyene yakışmayacak şekilde duygusal bir konuşma yaptı; tıpkı bir kasaba siyasetçisi gibi laflar etti. “Rusya ne diyorsa kabul edelim; çünkü biz adamlara haksızlık yaptık; uçaklarını düşürdük! Böyle olmaz. Ben şimdi öğrencilerime ne diyeceğimi bilemiyorum. Öğrencilerim ne yapacaklar, nerede ve nasıl iş bulacaklar? Rusya bize bir sürü yaptırım uyguluyor. Şirketlerimiz kapanıyor, yatırımlar durdu; öldük, bittik, mahvolduk. ‘Sıfır sorun’ derken sorunlar katlanarak arttı, ‘sıfır dostumuz’ kaldı. Rusya, bunun hesabını bize mutlaka sorar. Benim öğrencilerim şu an perişan haldeler, ben de onların yüzüne bakamıyorum, onlara ne söyleyeceğimi bilemiyorum, böyle dış politika olmaz!” gibi laflar etti. Yirmi dakika boyunca döndü dolaştı, hep aynı şeyleri söyledi.

Kendisinden sonraki diğer konuşmacılar da tebliğlerini sundular. Oturumun sonunda başkan nazik bir şekilde; “Arkadaşlar! Soru sormak isteyen var mı?” diye sordu. Salondan hiçbir ses çıkmadı. Sadece ben elimi havaya kaldırdım ve “Sayın Başkan! Küçük bir katkı sunmak istiyorum” dedim ve söz aldım. En önde oturduğum için salonun diğer köşesinden mikrofonun bana gelmesini bekleyerek zaman kaybetmek yerine oturum başkanına; “Kürsüye çıkıp oradan konuşabilirim” dedim. O da teklifimi hemen kabul etti. Ben konuşmaların yapıldığı sahneye doğru ilerledim ve kürsüye çıkıp kendimi tanıttım.

Bu arada Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş protokolde en önde oturuyordu ve yanında da “Rusya’ya gerekirse yalvaralım ama ilişkileri bir an önce düzeltelim, yoksa öğrencilerimiz işsiz kalacak” diyen ve ilkesel olmaktan uzaklaşan o zat vardı. Bu zat sahnede diğer oturumcularla birlikte oturmak yerine sahneden aşağı inmiş, Yalçıntaş’ın yanına oturmuş ve onunla sohbet ediyordu. İkisi de dikkatle bana baktılar ve “bu adam acaba ne diyecek” diye merak ettiler. (Bilindiği üzere bu hadiseden yaklaşık bir buçuk ay sonra Yalçıntaş Hakk’ın rahmetine kavuştu. Rahmetli, oturum aralarındaki çay ve kahve molalarında etrafında toplananlara hatıralarını anlatıyor, zaman zaman da hükümetin dış politikasını, reis-i cumhurun uygulamalarını ve “sert mizacını” eleştiriyordu. Allah rahmet eylesin.)

Ben kürsüye çıkınca kendimi tanıtmıştım ama Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş duyamamış olacak ki nazik bir şekilde bana bakarak; “Efendim! Adınızı duyamadım, tekrar eder misiniz lütfen? dedi. Ben de; Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN, Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi” dedim. Yalçıntaş, elindeki kâğıda bir şeyler not etti ve herkes beni dinlemeye başladı. Ben de özet olarak şunları söyledim:

“Sayın başkan! Değerli katılımcılar! Ben de küçük bir katkı sunmak için söz almış bulunuyorum. Bilindiği üzere akademisyenler, meseleleri çok yönlü ve derinlemesine analiz etmek ve duygusal davranmaktan uzak olmak zorundadırlar. Aksi halde yapacakları tespitler gerçekleri yansıtmayacak ve yanılma ihtimalleri çok daha fazla olabilecektir. Devletlerin ömürlerinde üç yıl, beş yıl veya on yıl gibi zaman dilimleri oldukça kısa sürelerdir. Bu zor ve sıkıntılı günler elbette gelip geçecektir. Bu nedenle meseleleri abartmamak, hissi davranmamak ve ilkesel olmaktan uzaklaşmamak gerekir diye düşünmekteyim. Aksi halde ilkelerimizden ödün verirsek rakiplerimizin ve muhataplarımızın nezdindeki itibarımız da yok olabilecektir. Bu bakımdan bir akademisyen objektif, ilkeli ve tutarlı hareket etmek, öğrencilerine ümit aşılayıp onları motive etmek, geleceğe hazırlamak, aynı zamanda da onları karamsarlığa sürüklememek durumundadır. Dolayısıyla birisine olan öfkemiz veya kinimiz bizi adaletten uzaklaştırmamalıdır, diye düşünmekteyim. Beni ilgiyle dinleyen hâzırûnu saygıyla selamlıyor, hepinize teşekkür ediyorum.”

Bu kısa konuşmamı tamamlayıp sahneden indim ve tekrar yerime oturdum. Hiçbir isim vermeden, doğrudan o şahsı hedef almadan, bu tespitlerimi/ eleştirilerimi/ ikazlarımı yaklaşık “bir dakika” içinde tamamladım. Orada bulunanlar ve konuşmaları dikkatle takip edenler zaten kimi kast ettiğimi çok iyi anladılar. Salonda bir sessizlik oldu.

Eski Başbakan nazik bir şekilde; “Arkadaşlar! Başka soru sormak veya katkı sunmak isteyen var mı?” diye sordu; salondan hiçbir ses çıkmadı.

Oturumun kapanmasıyla birlikte orada bulunan davetliler beş yıldızlı otelin yemek salonuna doğru ilerlediler. Herkes kendi aralarında bir şeyler konuşuyordu.

Bilindiği üzere bu uluslararası toplantının üzerinden henüz üç hafta geçmeden Türkiye ve Rusya arasındaki buzlar eridi, karşılıklı görüşmeler başladı ve nihayet 9 Ağustos 2016 Salı günü iki devlet başkanı St. Petersburg’ta yüz yüze görüştüler. Her şeye yeniden ve daha güçlü bir şekilde başlamak için karar aldılar ve gerekli imzaları attılar.

Şunu bir kez daha anladım ki, bir kişiye veya kavme olan kin, insanı haktan ve hakikatten çok kolay uzaklaştırıyor (Mâide, 5/8). O kinin oluşumuna neden olan ise yine o kişinin yıllar içinde oluşturduğu karakteri/ kişiliği oluyor. Dolayısıyla ömür boyu doğru karar verebilmek için ilkesel hareket etmek ve şahısların ufak tefek hatalarına takılarak onlara kin duymamak gerekir. Zira kin, nefret ve öfkeyle hareket edenlerin nasıl perişan olduklarına tarih şahit olmuştur.

Örneğin şu son günlerde de aynı duygularla hareket eden “Amerikan kuklası kifayetsiz bir muhterisin örgütünün çöküşüne, yıkılışına ve rezil oluşuna” dünya âlem şahitlik etmektedir. Söz konusu şahıs, beynini yıkadığı adamlara darbe yaptırarak yüzlerce mümini haksız yere öldürtüp “Yüce Allah’ın lanetini, gazabını ve ebedi cehennemi” hak ettiği halde (zira şu âyet böyle söylüyor, inanmayanlar bakabilir: Nisâ, 4/93), sanki hiçbir şey olmamış gibi kalkmış utanmadan millete hakaretler yağdırmaya devam ediyor. Bir insanı öldürmenin tüm insanlığı öldürmek gibi olduğu gerçeğini (Mâide, 5/32) duymak, görmek, bilmek, anlamak ve hatırlamak istemiyor. Üstelik bir de kendini “mehdî/ mesih/ hoca/ şeyh/ kâinat imamı/ seçilmiş ve kutsanmış insan” sanıyor, bu palavrayı bilinçli olarak yayıyor ve müritlerini de buna inandırıyor. Oysa Kur’ân’ın yukarıdaki âyetlerinin anlamını/ ruhunu/ özünü bilmeyen birinin “imam/ önder/ lider/ hoca” olması asla ve kata mümkün değildir. Dolayısıyla mezkûr şahıs olsa olsa İblis’in izini takip eden (Bakara, 2/168, 208; Nûr, 24/21) bir şarlatan ve sahtekârdan başkası olamaz.

Sonuç olarak, kimler hangi “makama/ mevkiye/ unvana/ rütbeye” gelirlerse gelsinler hak ve adalet çizgisinden ayrılmadan doğru ve adil kararlar almak, gerçekleri savunmak ve insaflı tespitler yapmak zorundadırlar. Aksi halde kin ve nefret duygularıyla hareket etmek, kişiye basiret ve ferasetini kaybettirir. Basiretini yitirenlerin unvanların/ makamların/ rütbelerin arkasına sığınarak yaptıkları hezeyanları/ temennileri “akademik bir değerlendirme/ haklı teşhis/ doğru analiz” olamaz. İçlerindeki şeytana yenik düşen ve şeytanlaşmış adamlarla birlikte hareket edenler kendi sonlarını kendileri hazırlar. Kin ve nefret duygularıyla hareket ederek bilimsellikten uzak teklif ve değerlendirmelerde bulunanlar da er ya da geç insaf ehli kimselerden hak ettikleri cevabı alırlar. (19.08.2016)

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN      

Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

 



2938 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder - 28/12/2019
Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark - 28/12/2019
“Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum - 28/12/2019
Aklıma Geldikçe Lanetliyorum
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak! - 28/12/2019
Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak!
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler? - 28/12/2019
Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler?
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor? - 28/12/2019
Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor?
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler - 28/12/2019
Hak Din İslâm ve Batıl Dinler
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur! - 28/12/2019
Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!
Kindar Adam Dindar Olamaz - 28/12/2019
Kindar Adam Dindar Olamaz
 Devamı
Aydın Gökçe Bey'e Teşekkür
Sitemize Vaaz Ansiklopedisi olarak eklediğim bölüm Aydın Gökçe'nin Almanya'da görevli iken çeşitli kaynaklardan yaptığı vaazları alfabetik sıraya almasıyla oluşmuştur. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bu vaazlar ayrıca Dosyalar bölümünde de yer almaktadır. Vehbi Akşit
Vaaz Ansiklopedisi
VAİZLER KÜTÜPHANESİ
Hadislerle İslam
İslam Ansiklopedisi
Kur'ani Site
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.429932.5599
Euro34.801134.9406
Saat